Kayıtlar

Bir İş Görüşmesi

Resim
 Geçtiğimiz gün iş başvurusu yaptığım Yetkili Servis-  Sekreter/Müşteri Temsilcisi pozisyonu için görüşmeye çağrıldım.  1 yıldır tüm çabalarıma rağmen bir türlü iş bulamadığımdan çok mutlu olmuştum,üstelik eve de yakındı,iş olduğu takdirde masrafım bile olmayacaktı.   Bir heyecanla sabah 9'da gittim.İçeride 3 kadın vardı.İyi çalışmalar dileyip iş görüşmesi için arandığımı,randevum olduğunu söyledim.Kafalarını kaldırıp 'buyurun' bile demediler,her biri birbirinden daha suratsız ve mutsuz bu kadar insanı zinhar hiç görmemiştim.  Elime bir form tutuşturdular.Bir taraftan dolduruyorum,bir taraftan da onların süper sessizlikteki delici bakışlarına tanık oluyordum.'Bitti mi' diye sordu,heyecanlıyım ya kalıcı bir sırıtış var yüzümde,kadın bana pislik muamelesi yapıyor, bense 'Evet,teşekkür ederim' falan diyorum.Bekleyip formu bırakmasının ardından 'Gidebilirsin' komutuyla içeri girdim. Hoba bir suratsız daha! 3 cadının konsey lideri, Sauron'un gö...

Yaz Olduğunda Nazilli

Resim
Her yaz Nazilli'de kalmak benim için mecburi bir durumdu...    Giderken heyecanlanırdım. Birkaç gün sonra kıvranmaya başlardım: "telefon zırt dicek, kapı dırt dicek, annem babam gelcek beni götürcek"... (Sanki kürek mahkumuyum!)  Babaannem benimle fazlasıyla ilgilenirdi ama halam ve Ayşegül olmasa Nazilli günlerim geçmek bilmezdi herhalde!  Canım Ayşegül  Sadece kuzenim değil, en iyi çocukluk arkadaşımdı Ayşegül. Halam her güne bir program yapardı. Salı parka gidilir, perşembe pazara çıkılır, cuma kar helvası yenir, yedikten sonra dil mutlaka gösterilirdi.  Günlük rutinimizde; Ayşegül kitap okurdu, ben daha okumayı bilmediğimden resim çizerdim, öğle yemeğinden sonra 2 saat uyurduk, ikindi kahvaltısında üzeri pul biberli yoğurt ekmek yerdik. Genellikle yoğurdu yiyip ekmeğin üzerine tekrar tekrar sürülmesini isterdik.    Oyunlarımız arasında  Merdivenlerde oturma, terasa çıkma, lambanın arasından balon atmaca, bina girişinde de top o...

27. Yaşımın Son Günü: 27 Şubat

Resim
Bugün 27 Şubat ve 27. yaşımın son günü… Yarın 28 Şubat ve 28. yaşımın ilk günü... Bugüne kadar: 1-Tıpkı evren gibi her bir canlının da eşsiz, tek ve kutsal olduğunu öğrendim. 2-Kendini sevmek ve değer vermek için önce kendini affetmen gerektiğini öğrendim 3-Kişi ya da olaylar bize ne yaşatırsa yaşatsın; affetmeyi, teşekkür etmeyi ve öğrettikleri için sevgi ile şükretmeyi öğrendim. 4-Olanı olduğu gibi kabul etmeyi öğrendim. 5- İyi-kötü, doğru-yanlış, olumlu-olumsuz kavramlarının olmadığını, yaşadıklarımızın sadece bir deneyim olduğunu öğrendim. 6-Her şeyin seçimle ilgili olduğunu ve seçimin ne ise öyle yaşadığını öğrendim. 7-Nasıl bir iç enerji taşıyorsak aynı anda dış enerjide yani çevremizde o insanların var olduğunu öğrendim. 8-Dışarıda yürürken, saniyede 2 milyar detay olduğunu ve sadece anda kalarak algılarımıza göre bunlardan 2 bin tanesini fark edebileceğimizi öğrendim. 9-Her anın kutsal olduğu ve bir daha geri gelmeyeceği bilinciyle nefes almanı...

90 Kuşağı Travmaları

Resim
Y eni yılda dileğim: Bakanlık Onaylı Özgüven Sertifikası! Duygular konusunda '90 kuşağı gafil avlandı. Romantik şairlerimiz ve akdeniz müziği bu kuşağı sevgiye inandırdı. Sevgiyle büyüyen nesil; hayatın, işin ve aşkın sonradan alma-verme dengesine dayalı olduğunu öğrenip ilk hayal kırıklığını yaşadı. Aslında karşılıksız olan hiç bir ilişki, sevgi, mutluluk yoktu.. . Yeşilçam filminde gözleri kör olan kadını, sırf dünyayı görmesi ve renklere tanık olması masumiyetine dayanarak gizlice ameliyatını yaptıran o jön ağabeyimiz neredeydi? 90 kuşağını yetiştiren aileler, yeşilçam inançlarıyla büyüdüklerinden dolayı bu neslin çocuklarını yani bizleri hipnoz etkisinde inandırmışlardı. Abaküsle başlayıp tablet hesabına geçtiğimizde ‘Yeniliklere alışmalıyız’ başlıklı ilk temel felsefemizi edindik. Yolumuza devam ederken sürprizlere açık olmayı, yaş 30'lara dayandığında hala yaşama yabancılaşmayı dorukta yaşayan, kaçınılmaz bir kaosa doğru hızla ilerlerken ise olmaması gereken ...

Kuşumun Hayatı

Resim
  Onun Adı: Sarı   "Muhabbet kuşu alalım, Sinem. Ne güzel cik cik eder, evde ses olur" diye tutturduğum  bir zamandı…    Kuş ile ilgili ilahi mesaj gecikmeden geldi. Mesajın ilahi oluşundan emin değilim ama evren kesinlikle boşlukları sevmiyor, bu belliydi. Ortak bir arkadaşımızın annesi böbreklerinden rahatsızlanmıştı. Evde herhangi tüylü bir hayvanın bulunmaması gerektiğinden: ‘Bir çift kuşum var, getirsem bakar mısınız?’ dedi. O konuşurken, gözlerimden kalp emojisi fırlıyordu. Hemen getirebilirsin, 'Leydi’den sonraki kıymetlilerimiz olur' dedim. Smeagol gibi davranıyordum.    Arkadaşım bir hafta sonra kuşu getirdi…  Neden sadece bir tane? Bu kuş çift değil miydi? Eşiyle gelmeyecek miydi? O lanetliydi. Tam da bize geleceği günün sabahı arkadaşım kafesinin altını temizlerken Sarı'nın kocasını kaçırmıştı. Zavallı Sarı, medeni durumu ‘dul’ olarak geldi… Sarı ile birlikte hanede dördüncü kuralı tamamladık. 4 YALNIZ DİŞİ... Sarı bariz mu...

Zekalar Arası İroni...

Resim
Zekadan Yana Şüphen Olmasın Doktor bir arkadaşım mesleği yüzünden duygusal zekasını kaybedip anhedoni yaşayan majör bir depresif olduğunu söyledi. Fotoğrafla ilgilenen, doğada kamp yapan, dünyayı keşfetmek isteyen, insanı seven ve iyileştiren bir ruhtu aslında doktor olması dışında... Gardner’e göre insan zekâsı 8 türdedir İnsan, beyninde çoklu zeka teoremine göre hepsini barındırabilir ve bu zekaları hayatının farklı alanlarında kullanır. Doktor bu zeka türlerinden; doğayı ve gezmeyi sevip bununla ilgilenmesi ile varoluşçu zeka. Tıp okumasıyla mantıksal zeka. Sosyal ilişkilerindeki güçlü iletişimi ile duygusal zeka. Fotoğraf çekmesi ile mekânsal zekasının baskın olduğunu gösteriyordu. İşte tam da burada Gardner Ağabeyimizin tespitlerinin ne kadar yerinde olduğuna şahit oluyoruz.  "Mesleğini seven ama diğer zekâlarını körelttiği için hayata karşı zevklerini kaybeden biri!" -İşler nasıl doktor? -Çok yoğun! Herkeste bir uzun yaşama merakı. Hasta çok! Ölen yok. Artık bizim ...

Topu şişir, tüyü bırak!

Günlerden bir gün 'Nefes ve Beden' dersindeyiz. Yeşim Alıç sarı sahne ışığını aldıktan sonra döndü ve dedi ki;"Göğüs kafesinin bittiği orta noktada içinizde top var,şişirin" Nasıl yani?¿? 'Haydi bakalım' yüksek sesle iç çığlığımız olan, sınıfta duyulmayan fakat hepimizin hissettiği o dürtü ve komünal yaşam belirtisi eşliğinde içimizde var ettiğimiz topu şişirmeyi denerken; tokat gibi soru geldi Yeşim Hoca'dan: "Bedeniniz ne hissetti?"  Kimseden sağlıklı bir cevap alamayınca direktif verdi: "Fotokopi çek!" Delirdiğimi düşündüğüm bir an olsa da: Evet... Çektim... Kalbimi dinledim,ciğerlerimi gördüm,ses tellerime dokundum... Sonuç mu? Sadece yaşıyorum. Bedenimi tanımıyorum,soluduğum havayı hunharca kullanıyorum,zinhar vücuduma hiçbir faydası yok. Egzersizin sonunda herkes aldığı nefesle topu şişirdi, verirken de tüyü bıraktı. Vücudumuzda sıkışan kaslarımızı nefes egzersizleri ve beraberinde beden hareketleri ile gevşetmeyi öğrend...