Kayıtlar

90 Kuşağı Travmaları

Resim
Y eni yılda dileğim: Bakanlık Onaylı Özgüven Sertifikası! Duygular konusunda '90 kuşağı gafil avlandı. Romantik şairlerimiz ve akdeniz müziği bu kuşağı sevgiye inandırdı. Sevgiyle büyüyen nesil; hayatın, işin ve aşkın sonradan alma-verme dengesine dayalı olduğunu öğrenip ilk hayal kırıklığını yaşadı. Aslında karşılıksız olan hiç bir ilişki, sevgi, mutluluk yoktu.. . Yeşilçam filminde gözleri kör olan kadını, sırf dünyayı görmesi ve renklere tanık olması masumiyetine dayanarak gizlice ameliyatını yaptıran o jön ağabeyimiz neredeydi? 90 kuşağını yetiştiren aileler, yeşilçam inançlarıyla büyüdüklerinden dolayı bu neslin çocuklarını yani bizleri hipnoz etkisinde inandırmışlardı. Abaküsle başlayıp tablet hesabına geçtiğimizde ‘Yeniliklere alışmalıyız’ başlıklı ilk temel felsefemizi edindik. Yolumuza devam ederken sürprizlere açık olmayı, yaş 30'lara dayandığında hala yaşama yabancılaşmayı dorukta yaşayan, kaçınılmaz bir kaosa doğru hızla ilerlerken ise olmaması gereken ...

Kuşumun Hayatı

Resim
  Onun Adı: Sarı   "Muhabbet kuşu alalım, Sinem. Ne güzel cik cik eder, evde ses olur" diye tutturduğum  bir zamandı…    Kuş ile ilgili ilahi mesaj gecikmeden geldi. Mesajın ilahi oluşundan emin değilim ama evren kesinlikle boşlukları sevmiyor, bu belliydi. Ortak bir arkadaşımızın annesi böbreklerinden rahatsızlanmıştı. Evde herhangi tüylü bir hayvanın bulunmaması gerektiğinden: ‘Bir çift kuşum var, getirsem bakar mısınız?’ dedi. O konuşurken, gözlerimden kalp emojisi fırlıyordu. Hemen getirebilirsin, 'Leydi’den sonraki kıymetlilerimiz olur' dedim. Smeagol gibi davranıyordum.    Arkadaşım bir hafta sonra kuşu getirdi…  Neden sadece bir tane? Bu kuş çift değil miydi? Eşiyle gelmeyecek miydi? O lanetliydi. Tam da bize geleceği günün sabahı arkadaşım kafesinin altını temizlerken Sarı'nın kocasını kaçırmıştı. Zavallı Sarı, medeni durumu ‘dul’ olarak geldi… Sarı ile birlikte hanede dördüncü kuralı tamamladık. 4 YALNIZ DİŞİ... Sarı bariz mu...

Zekalar Arası İroni...

Resim
Zekadan Yana Şüphen Olmasın Doktor bir arkadaşım mesleği yüzünden duygusal zekasını kaybedip anhedoni yaşayan majör bir depresif olduğunu söyledi. Fotoğrafla ilgilenen, doğada kamp yapan, dünyayı keşfetmek isteyen, insanı seven ve iyileştiren bir ruhtu aslında doktor olması dışında... Gardner’e göre insan zekâsı 8 türdedir İnsan, beyninde çoklu zeka teoremine göre hepsini barındırabilir ve bu zekaları hayatının farklı alanlarında kullanır. Doktor bu zeka türlerinden; doğayı ve gezmeyi sevip bununla ilgilenmesi ile varoluşçu zeka. Tıp okumasıyla mantıksal zeka. Sosyal ilişkilerindeki güçlü iletişimi ile duygusal zeka. Fotoğraf çekmesi ile mekânsal zekasının baskın olduğunu gösteriyordu. İşte tam da burada Gardner Ağabeyimizin tespitlerinin ne kadar yerinde olduğuna şahit oluyoruz.  "Mesleğini seven ama diğer zekâlarını körelttiği için hayata karşı zevklerini kaybeden biri!" -İşler nasıl doktor? -Çok yoğun! Herkeste bir uzun yaşama merakı. Hasta çok! Ölen yok. Artık bizim ...

Topu şişir, tüyü bırak!

Günlerden bir gün 'Nefes ve Beden' dersindeyiz. Yeşim Alıç sarı sahne ışığını aldıktan sonra döndü ve dedi ki;"Göğüs kafesinin bittiği orta noktada içinizde top var,şişirin" Nasıl yani?¿? 'Haydi bakalım' yüksek sesle iç çığlığımız olan, sınıfta duyulmayan fakat hepimizin hissettiği o dürtü ve komünal yaşam belirtisi eşliğinde içimizde var ettiğimiz topu şişirmeyi denerken; tokat gibi soru geldi Yeşim Hoca'dan: "Bedeniniz ne hissetti?"  Kimseden sağlıklı bir cevap alamayınca direktif verdi: "Fotokopi çek!" Delirdiğimi düşündüğüm bir an olsa da: Evet... Çektim... Kalbimi dinledim,ciğerlerimi gördüm,ses tellerime dokundum... Sonuç mu? Sadece yaşıyorum. Bedenimi tanımıyorum,soluduğum havayı hunharca kullanıyorum,zinhar vücuduma hiçbir faydası yok. Egzersizin sonunda herkes aldığı nefesle topu şişirdi, verirken de tüyü bıraktı. Vücudumuzda sıkışan kaslarımızı nefes egzersizleri ve beraberinde beden hareketleri ile gevşetmeyi öğrend...